Altınoluk Dergisi, 2024-Temmuz, Sayı: 461
Varlık âleminin tek sahibi Yüce Mevla her şeyi bir nizam ve düzenle yaratmıştır. Her varlık mevcudiyetini kendisi için konulan bu ilâhî nizam içinde sürdürür. İnsan için de Rab Teâlâ’nın seçip, razı olduğu ilâhî bir program vardır. Ancak insan hayra da şerre de meyilli bir varlık olduğundan hakkında murad edilen hayatı, rıza-ı ilâhî üzere bilmek ve yaşamak için ikaz ve irşada ihtiyacı vardır. İşte Allah bunun için ayrıca elçiler göndermiştir.
İnsanı ilâhî nizama göre yaşatmakla vazifeli Hak elçilerinin sonuncusu olan Server-i Âlem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin risalet vazifesi safha safha bizzat Rabbimiz tarafından beyan edilmiştir. Bu beyanlar ışığında Sevgili Efendimiz;
- Davetle görevlidir:
“Ey peygamber! Biz seni hakikaten bir şahit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Ve izniyle, Allah’a çağıran bir davetçi ve nûr saçan bir kandil olarak gönderdik. Allah’tan büyük bir lütfa ereceklerini mü’minlere müjdele. Kâfirlere ve münafıklara (da) boyun eğme. Onların eziyetlerine aldırma. Allah’a güvenip dayan vekil ve destek olarak Allah yeter.” (Ahzâp, 45-48)
Habibullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimize doğrudan hitap eden bu ayetler, Nebiler Sultanı için adeta ilk görev tanımıdır. Bu tanıma göre O -sallallahu aleyhi ve sellem- Allah’ın birliğine bir şâhittir. Allah’a nasıl kulluk edileceğine dair bir delildir. Yüce bir örnek, Allah’ın birliğine, yüce yaratıcının bütün sıfat ve hükümlerine imana, O’na kavuşmaya bir davetçidir. O -sallallahu aleyhi ve sellem- cehalet ve şaşkınlık karanlıklarında akılları, gönülleri ve hayatı aydınlatıp doğru yolu gösteren bir kandildir.
Ancak bütün bu güzelliklere insanları davet ederken de, kâfirleri ve münafıklara asla itaat etmeyecektir. Onlara dost gibi görünmek, alçaktan almak, hakikati gizlemek gibi durumlara düşmeyecektir. Nitekim Allah Rasûlü sevgili Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- bu ilâhî davet emri için hiçbir mâni tanımamış, önce en yakınlarından başlayarak, hac mevsimlerinde ulaşabildiği toplulukları İslam’a davet etmiştir.
- Tebliğ ile görevlidir: Tebliğ davetleri daha farklı ve güçlü ifadelerdir. Cenab-ı Hak peygamberine önce daveti, sonra da tebliği emretmektedir:
“Ey peygamber! Rabbinden sana indirileni –acı tatlı hepsini- tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Şüphesiz Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmeyecektir.” (Maide, 67)
Bir rivayete göre Allah Teâlâ habibini peygamberlikle görevlendirdiğinde insanlar Peygamberimizi yalanlıyor, bu da zat-ı risaletlerine sıkıntı veriyor, diğer taraftan da Yahudiler, Hristiyanlar ve müşrikler Nebiler Sultanını korkutmaya uğraşıyorlardı. Allah Teâlâ’dan “Peygamberlik görevini tebliğ etmezsen seni cezalandırırım” beyanı gelince o korku tamamen izale oldu. (Elmalı) Böylece Allah’ın elçisi hiçbir korku ve endişe duymadan kendisine vahyedilen bütün ilâhî hakikatleri insanlığa olduğu gibi tebliğ ettiler.
- Cihad görevidir: Cihad davet ve tebliğin önündeki her türlü engeli kaldırmak için ortaya konulan bir gayrettir ki Cenab-ı Hak Habibine doğrudan bunu emretmektedir.
“Ey peygamber! Öyleyse artık inkarcılara boyun eğme! Bu Kur’an ile onlara karşı bütün gücünle mücadeleni sürdür.” (Furkan, 52)
“Ey peygamber! Kâfirlere ve münâfıklara karşı cihad et. Onlara sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. Ve bu ne kötü bir sondur.” (Tevbe, 73, Tahrîm, 9)
Cihad; Dini emirleri öğrenip ona göre yaşamak, başkalarına öğretmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmaya çalışmak, İslam’ı tebliğ, nefse ve düşmanlara karşı mücadele etmektir.
Cihad; İslam ile insan arasındaki engeli kaldırmaktır. Bu engel dışarıdan olabileceği gibi insanın bizzat içinden de olabilir. İçten yani insanın bizzat derunundan gelen ve insan ile Rabbi arasına giren bu engeli kaldırmaya da mücahede denilmektedir.
Cihadın gayesi Allah’ın iradesinin yeryüzüne hâkim kılınması ve insanlığın hem dünyada hem de ebedi hayatta kurtuluşunu sağlamaktır. Bunun için de İslam binasının temeli iman, zirvesi ve en yüksek kubbesi de cihad olarak kabul edilmiştir.
Gerçekten Peygamber Efendimiz ve ashab-ı kiramın gerçekleştirdiği cihad hareketi olmasaydı, şirk ve cahiliye hayatının mizacı yok edilemez, milyonlarca insanın gönlüne İslam’ın akidesi, içtimâî ve ahlâkî değerleri yerleşemezdi.
Önce davet, sonra tebliğ, sonra cihad olarak peygambere özel olarak vaki olan ilahi kitap, bütün mü’minlere de ilâhî bir emir olarak nazil olmuş ve mü’minler için ebedi kurtuluş programı beyan edilmiştir.
“Ey Müminler! Rükû edin, secde edin, rabbinize kulluk edin, hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz. Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. Allah sizi hem daha önce hem de bu Kur’an’da Müslüman diye isimlendirdi ki Peygamber size şahid olsun. Siz de insanlara şahid ve (örnek) olasınız. Artık namazı dosdoğru kılın. Zekâtı verin ve Allah’a sarılın. O sizin sahibinizdir. O ne güzel sahib, ne güzel yardımcıdır.” (Hac, 77-78)
Mü’min için bir hayat programı beyan eden ayeti kerime, cihadın hakkıyla ifasını emrediyor. Yani Allah Teâlâ cihadı nasıl emrediyorsa, ondan nasıl razı olacaksa, o şekilde yapılması gerekiyor.
Merhum Elmalılı, ayetin tefsiri ile ilgili olarak şu izahı yapar: “Cihad, düşmana karşı savunmada bütün gücünü harcamaktır ki; üç kısımdır. Birincisi, açıkça kendini belli etmiş düşman ile yapılan cihad, ikincisi şeytan ile yapılan cihad, üçüncüsü de nefis ile yapılan cihaddır. Bazıları burada cihaddan maksat ilk şıktakidir demişlerdir. Bazıları da nefis ve heva ile yapılan cihad olduğunu söylemişlerdir. Fakat en doğru olanı üç kısmın üçünü de içine almış olmasıdır.
Allah uğrunda cihad etmenin hakkı da; onun hak ve ihlasa uygun olması, haksızlıktan, kötü gaye ve maksatlardan uzak olması, mümkün olduğu kadar gevşeklik ve tembellikten arınmış olmasıdır.
Hakkıyla cihad yapmanın, dine uymanın ve Müslümanlığı yaşamanın nasıl olacağını Peygamber size bizzat yaparak gösterip öğretmiş, siz de ona uymak sureti ile bütün insanlar için hakkın örnek tutulacak birer şahitleri olun…”
İmam Gazali rahmetullahi aleyh der ki: “Rasulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in ashabının ve tabiînin üzerinde önemle durdukları beş şey vardır; 1. Cemaate devam etmek. 2. Sünnete uymak. 3. Mescitleri mamur etmek. 4. Kur’an okumak. 5. Allah yolunda cihad etmek.” (Ruhul Beyan, 7/7149)
Nebevi ölçü bütün müminleri küçük cihadın da bir yerinde olmaya teşvik eder. Peygamber Efendimiz buyurur ki; “Kim gazâya çıkmaz, veya gazâya çıkan bir mücâhidi techiz etmez, ya da cihada çıkan gâzinin aile fertlerine hayırla muamele etmez (yardımcı olmazsa) Allah o kimseyi kıyamet gününden önce büyük bir belaya uğratacaktır.” (Ebu Davud, Cihad)
Ümmetin, düşmanlarının açıkça bütün güçleri ile hücum ettiği, şeytanın mallara, evlatlara ortak olmak için bütün askerlerini sürdürdüğü, nefis ve hevaların, gayrimeşru meyillerin kontrol edilemediği zamanlarda, üç cephede de ortaya konulabilecek gayretler; hem ilâhî emre imtisal, hem de iki cihan saadetine kavuşturacak vesilelerdir.
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının (ondan korkun) O’na yaklaşmaya vesileler arayın. O’nun yolunda, (hakkıyla) cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz…” (Maide, 35)