Altınoluk Dergisi, 2020– Eylül, Sayı: 415
Ümmetine hayatın bütün alanlarında en güzel bir örnek olan Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’in ümmeti için yakından tanınması, bilinmesi gereken bir alan da şüphesiz onun hâne-i saadet/dünyanın en mutlu hânesi olarak ifade edilen ev hayatıdır. Hira’da Efendimiz’e vahyolunan ilk ilahi talimat yine ilk olarak bu hânede okunmuştu. Sonrasında devam eden vahiyler sadece okunmak ve duyurulmakla kalmamış, bu kutlu peygamber hânesi İslâm’ın her yönü ile öğretildiği ve bizzat yaşandığı bir ilk İslâm mektebi görevini üstlenmişti. Bu mektebin ilk muallim ve mürebbisi sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, ilk mü’mine ve öğrencisi de Hz. Hatice radıyallâhu anhâ annemizdi. Hz. Ali kerremallâhu vecheh henüz 10 yaşında olduğu bir devrede bu hânede ilk defa Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem ile Hz. Hatice’nin birlikte namaz kıldıklarını görmüş ve;
– Nedir bu? diye sormuştu. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem de;
– Bu Allâh’ın kendisi için seçtiği dindir. Ben seni tek olan Allâh’a îman etmeye ve ibâdet etmeye, hiçbir fayda ve zararı olmayan Lât ve Uzza’yı da inkara davet ediyorum buyurmuşlar, Hz. Ali de;
– “Ben bu dini şimdiye kadar hiç işitmedim. Babam Ebû Talib’e sormadan bir iş yapmam,” demişti.
Rasûlullah Efendimiz, o sıralar tebliğ faaliyetlerine gizliden gizliye devam ettiği için;
– “Ey Ali! Şayet Müslüman olmayacaksan sana bahsettiğim bu hususu gizli tut, açığa vurma,” buyurdular.
Hz. Ali o gece bekledi. Allah Teâlâ onun kalbine İslâm muhabbetini bahşetti. Sabah tekrar Efendimiz’in yanına gitti, yeni sorular sordu ve aldığı cevaplar üzerine, Efendimiz’in buyruğunu yerine getirip hemen Müslüman oldu. Müslümanlığını da bir müddet gizli tuttu. (İbn-i İshak, s. 118; İbn-i Sa’d III, 21)
İslâm’ın öğretildiği ve yaşandığı hâne-i saadetin ikinci öğrencisi de bu şekilde Hz. Ali olmuştu.
Hidayet-i İlâhî en büyük bir nasip olmakla birlikte şüphesiz Hz. Ali’ye tesir eden en büyük âmil, Efendimiz’in on yaşındaki bir yakınına gösterdiği şefkat, ona verdiği değer ve bizzat Efendimiz’de görmüş olduğu bir uygulama idi.
Peygamber mektebinin bu ikinci öğrencisi zaman içinde Allâh’ın büyük ikramlarına mazhar olmuş, Efendimiz’e maddî ve mânevî kurbiyyeti ile nice hakikatlerin sözcüsü olmuştur. “Ey îman edenler kendinizi ve çoluk çocuğunuzu yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem azâbından koruyunuz.” (et-Tahrîm, 6) âyetini Hz. Ali kerremallâhu vecheh Efendimiz: “kendinize ve aile fertlerinize hayrı, ilmi ve edebi öğretin” diye tefsir ederek, bir Müslüman evinin gündeminde öğrenilmesi ve bizzat yaşanması gereken üç temel gündeme işaret eder.
Peygamber hânesinin diğer bir yakını İbn-i Abbâs ise bu âyeti;
– Onları, Allâh’a itaata alıştırın, isyan ve günahlardan sakındırın, ehlinize Allâh’ın zikrini emredin ki, Allah sizi cehennem ateşinden kurtarsın.” şeklinde tefsir etmiştir.
İslâm toplumunda aile; toplumun küçük bir modelidir. Aile hayatlarımızdan toplumu okumak veya toplumun genel görünümünden, âile hayatları hakkında kanaat sahibi olmak her zaman mümkündür.
“Anne bir okuldur” tabiri bir hakîkat olduğu gibi, toplum içinde davranışları yadırganan kişiler için de ilk söylenen “aile terbiyesi almamış” değerlendirmesidir.
Rasûlullah Efendimiz, insanlara öncelikle âile fertlerinin eğitimi ile ilgilenmeleri gerektiğini söyler, kendisine gelen heyetlere;
-“Ailelerinize dönün, burada öğrendiklerinizi onlara anlatın” buyururlardı. (Muharî, Ezan)
İbâdet hayatının evde birlikte yaşanması hususunda ashâbını teşvik eden Efendimiz, aile hayatında karşılıklı muhabbet ve lâtifeye vesile olacak bir başka hususu da şöyle hatırlatırlardı:
-“Geceleyip kalkıp namaz kılan, hanımını da kaldıran, kalkamazsa yüzüne su serperek uyandıran kimseye Allah rahmeti (ile muamele) etsin. Aynı şekilde geceleyin kalkıp namaz kılan, kocasını da uyandıran uyanmazsa yüzüne su serperek uykusunu kaçıran kadına da Allah rahmet (i ile muamele) etsin..” (Ebû Davud, Tatavvu, 18)
Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’in, günümüz aile hayatı için çok önem arz eden bir başka uygulaması ise hâne-i saâdetlerinde hanımlarının her biri ile baş başa yaptığı sohbetleri idi. Bazen de onları bir araya toplayarak yaptığı bu sohbetler hayatı boyunca devam eden bir nebevî uygulama olmuştu.
Aile hayatında öncelikle eşler, sonrasında anne-babadan evlatlara, evlatlardan anne-babaya varsa daha büyüklere uzanan karşılıklı bir hukuk vardır. Bu hukukun hem öğrenildiği hem de yaşandığı yuvalar muhakkak dünya mutluluğunun hep beraber yaşandığı, vesilesiyle de âhiret mutluluğuna ulaşıldığı yuvalar olacaktır. Bu hukuk, bir taraftan îfâsı zaruri olan hak ve mesuliyetleri diğer taraftan da bu hukukla ifası zarûrî olan âdâb-ı islâmiyye diye ifâde edilen İslâmî güzellikleri ihtiva eder.
Bu hukuka bir misal olarak Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem, maiyetinde yetişen üvey oğlu Ömer b. Ebî Seleme’nin yemek yerken elini tabağın her tarafına götürdüğünü gördüğünde onu tatlı bir dille;
-“Yavrum, besmele çek, sağ elinle hep önünden ye.” diye uyarmış, başka bir rivâyette de;
-“Sofraya yaklaş yavrucuğum.” buyurarak bir taraftan islâmî bir edebi öğretirken, diğer taraftan da eğitimde özellikle aile içinde şefkat ve merhamet üslûbunun en güzel bir tezahürünü sergilemiştir.
Sünnet-i Nebeviye uyma konusunda toplumda en güzel örnekler olan Allah dostları bu konuda da gerçekten manevi evladlarına hayran olunacak güzellikler sergilemişlerdir. Yakınlarının ifadeleri ile Mahmûd Sâmi Ramazanoğlu kuddise sirruh Hazretleri, değişik kaynaklardan titizlikle hazırladıkları, daha sonra kitap haline gelen bütün sohbetlerini önce kendi hâne halkına okurlar ve izah ederlerdi.
Merhum Mûsa Topbaş Efendi hazretlerinin hânesi ise çocuklardan büyüklere kadar herkes için bir sohbet mektebi idi. Üstaz günün belli bir saatinde evde hizmet edenlerle birlikte en yakınlarını toplar ya Kur’an saati, ya da kısa bir sohbet îfâ ederek, Allâh’ın kulları için bir sükûnet, zikir ve ibâdet mekânı olarak lutfettiği dünya hânesinin bir ilim/irfan/edeb/erkân mektebi olması gerektiğine işaret ederlerdi.
Günümüzde mevcud şartlar sebebi ile evlerimizde âilece daha fazla birlikte olma imkânlarını bu nebevî uygulamalarla güzelleştirmek, şüphesiz islâmî hayat kalitemize de yeni güzellikler katacaktır.