Altınoluk dergisi, 1987 – Subat, Sayı: 012, Sayfa: 028
Ey sûret perest; şekle tapan git de manayı elde etmeye çalış
Çünkü Ma’na suretin kanadı mesabesindedir…
HADİS-İ Şerifte: “Allah sizin suretlerinize ve amellerinize bakmaz. Belki kalplerinize ve niyetlerinize bakar” buyruluyor. Bu hadis-i şerif iman ehlini ihlası elde etmeye, riyakârlığı ve şekilciliği terke teşvik eder.
Hazret-i Ömer -radyallahu anh- efendimizin halifeliği zamanında bir bedevi, Mescid-i nebeviye girmiş, ta’dil-i erkana pek riayet etmeyerek namaz kılmış. Hazret-i Faruk bunu görünce galiba bir iki kamçı da vurup, namazını yeniden kılmasını emretmiş. Bedevi bu defa yapabildiği kadar ta’dil ile kılmış. Bitirince Hazret-i Ömer.
-Evvelki kıldığın namaz mı iyi oldu? Şimdiki mi? diye sormuş. Bedevi:
-Vallahi ilk namazım daha iyi oldu. Çünkü onu Allah rızası için kılmıştım. Şimdikini ise dayak yemeyeyim diye cevabını vermiş..
Kur’an-ı Kerim de lafızları da Hak tarafından vahyedilmiş olmakla beraber ma’nadan ibarettir.
Nitekim Şeyh Sa’dî:
-“Kur’an’ın nüzûlünden maksad: İyi ahlakı öğrenmektir. Yoksa sadece yazılı sureyi okumak değildir” der.
Hasan Basrî rahimehullah ise:
-“Sizden evvelkiler, yani Ashab-ı kiram, Kur’an’ı Allah tarafından kendilerine gönderilmiş bir emirname bilirlerdi. Gece manasını düşünürler, gündüz onunla amel ederlerdi. Siz ise onu ders yaptınız ve icabına göre amel etmediniz. İ’rabını ve mahreçlerini düzeltiyor, sonra da cerre ve menfaata alet ediyorsunuz” demiştir.
Kur’an okumak olsun, diğer ibadetleri yapmak olsun zahiri şekliyle kalınırsa suretten öteye gidilememiş olur. Ma’nasına da ehemmiyet verilir ve anlamaya çalışılırsa, anlaşılan ma’na mü’mine manevi kanat olur. Onu Menzil-i Maksuda doğru uçurur. Bu kanat ise ma’na ehlinin sohbetiyle elde edilir. Binaenaleyh:
Ma’na ehli ile beraber otur ki;
Hem ata bulasın, hem de ma’na eri olasın
Şu cisim içindeki manasız ruh
Şüphesiz kın içindeki tahta kılıç gibidir.
O tahta kılıç kın içinde durdukça kıymeti vardır.
Ama kınından çıkınca ancak yanmaya yarar.
Tahta bir kılıç, kını içinde bulundukça mahiyeti belli olmadığından kıymetli bir şey zannedilir. Fakat çekilip çıkarıldı mı yanmaktan başka bir işe yaramayacağı anlaşılır. Kendisinde ma’neviyat neşesi olmayan ruh da böyledir. Bedenle beraber bulundukça hakkında hüsn-ü zan edilir. Fakat ten kılıfından çıktı mı cehennem odunu olmaktan başka kabiliyet gösteremez. Onun için;
Tahta kılıcı muharebeye götürme.
Evvelinden bak ve muayene et ki işin zayıf düşmesin.
Eğer ruhun tahta kılıç gibi ise git başkasını ara
Yok elmas gibi keskin ise şevk u tarab ile ileri geç
Kılıç evliyaullahın cephanesinde yani silah deposundadır.
Onları görmek sizin için kimyadır.
Bunun için bütün alimler, demiştir ki;
Rahmeten lil-alemin olan bir alim vardır…
Hazret-i Mevlana ruh tahta kılıç gibi kesmez ve işe yaramaz bir halde ise değiştir demişti. Ruh nasıl değiştirilir ve onu değiştirecek güç nerede bulunur sorusuna cevab olarak buyuruyor ki: Bahsettiğim ruh kılıcı evliyaullah’ın silah deposundadır. Onların nazar ve huzuru insana kimya gibi tesir eder. İşte o nazar ve huzurun tesiriyle insanın ruhu değişiverir. Manasız iken mana sahibi olur. Sallalahu aleyhi ve sellem Efendimiz nasıl alemlere rahmet olarak gönderilmişse varisleri olan ehlullah da aleme rahmettir.
Hazret-i Pir’in Mesnevi’nin başka bir yerinde “evliyaullah’ın nazarına iliş” diye tekrar tekrar tenbihi şefkat ve merhamet nazarlarına kavuşmayı teşvik içindir. Hulasa bir insan için kötü huylarını iyiye çevirmek için kamil bir mürşide iltica eylemek zaruridir.
Nar alacak olursan yarılmışım al ki,
Çatlağından içindeki daneler anlaşılsın.
Olgunluğundan çatlamış bir narın içindeki danelerin sağlam olduğu anlaşıldığı gibi, bir arifin ağzından çıkan marifet cevherleri de kalbindeki irfan hazinesini az çok gösterir. Hususiyle “Allah’ın velileri, görüldükleri zaman Allah hatıra gelen kimselerdir” hükmünce, öyle ilahi zevatın görülmesinde başka bir ruh, başka bir ruhaniyet olur. İşte ey talib!.. ruhundaki kabalığı, kalbindeki kasveti gidermek istersen, böyle yüce bir zat’a müracaat et ve ona bağlan… “Arayan akıbet bulur” iş sıdk-ı niyyette ve ihlas-ı azimettedir.
Sen kaya da olsan, mermer de olsan Bir veliyy-i kamile kavuşunca cevher haline gelirsin.
Burada bir nükte var. Hazret-i Mevlana:
“Kaya da olsan, mermer de olsan” diyor. Fakat “odun olsan” demiyor. Bununla da salikte kabiliyyet ve istidat bulunması gerektiğine işaret ediyor.
Pak olan asfiyanın muhabbetini kalbine yerleştir.
Hoş dil olan ariflerin sevgisinden başka bir şeye gönül vermez.
Ümitsizlik tarafına gitme ümit kapıları vardır.
Zulmet cihetine meyletme güneşler parlamaktadır.
Gönül seni kalb ehlinin semtine çeker
Cisim ise su ve çamur hapsine koymak ister.
Kalbin nasihatini dinler de kalb ehlinin yanına gidersen sen de inşallah onlardan olursun. Şimdi karanlık gördüğün gönül ufuklarından o zaman yüzlerce güneşin doğmuş olduğunu görürsün. Cismin iğfaline uyarda tabiat ve tinet hapsinden çıkamazsan Allah korusun esfel-i safilin derekesinde yatar kalırsın…
Aklını başına al da,
Bir gönül dostunun sohbetiyle kalbe gıda ver.
Git ma’nevi ikbal sahibine
Ondan bir ikbal ve saadet talebinde bulun
ki sende o ikbal ve saadete eresin…(1)
Dipnotlar :1. Mesnevi ve cerhi: Cild: 1 Kitap: 2