Altınoluk Dergisi, 2021– Mart, Sayı: 421
Habîb-i Hudâ sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in hayat programı gün ve gecesine kadar bizzat Rabbimiz tarafından beyan edilmiş, gündüzlerde neyi tebliğ edeceği, bu tebliğe karşı insanlardan göreceği kabûl ve retlere karşı nasıl bir mukabelede bulunacağı vahyedilmiş, hususen inananlara şefkat kanatlarını açması, inanmayanlara karşı ise sabırlı olması ve tebliğine devam etmesi emir buyurulmuştur.
Gece ibadetleri, tebliğin ilk yıllarında, inanmayanların bir taraftan inkârlarındaki ısrar, bir taraftan ayrıca ezâ ve cefâlarına karşılık Cenâb-ı Hakk’ın Habibine ve bittabi O’nun şahsında ilk mü’minlere özel bir ikramıdır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ilk Müslümanlar gündüzün çile ve yorgunluklarına, gönüllerine gelebilecek sıkıntılarına karşı gece ibâdetleri ile büyük teselli bulmuşlardır. Bu onlara Rablerinin bir emriydi. Gece ibadetleri anlatılırken kullanılan “Seninle beraber, sana tâbi olanlar” ifadesi bu manada mühimdir. Yüce Rabbin bizzat o nesli maiyyet-i nebevi/Peygamber beraberliği ile tavsif etmesi şüphesiz ilahi bir müjde ve ikramdı.
Gece ibadetleri dendiğinde Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de özel bir vakit olarak zikredilen seher vakti hatıra gelir. Bu vaktin en önemli virdi ise istiğfar/Cenâb-ı Hakk’tan afv ve mağfiret dilemektir.
Kur’an-ı Kerim’de özellikle Âl-i İmran Suresi 17. Ayette; kendileri için bir cennet ve cennetin de ötesinde daha da büyük bir nimet olarak Allah’ın râzılığı va’dedilen takva ehli seherlerde istiğfar edenler olarak vasfedilirken diğer vasıflarına da dikkat çekilir. Bu istiğfar ehli aynı zamanda sabredenlerdir, îmanlarında gerçek ve dosdoğru olanlardır, Allah’a itaatla boyun eğenlerdir ve infak edenlerdir.
Zâriyat suresi 17, 18 ve 19. Ayetlerinde ise “Şüphesiz müttakîler Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak cennetlerde pınar başlarında bulunurlar. Zira onlar bundan önce (dünyada) iyi amel ve (hareket) ederlerdi. Gecenin (ancak) az bir kısmında uyurlardı. Seher vakitlerinde istiğfar ederlerdi. Mallarında da (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı istemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır.” buyurulmaktadır.
Her iki ayetin açıkça ifade ettiği gerçek, seher disiplini kazanmış insanların taşıdıkları ahlâkî özellikler ya da bir başka zaviyeden, bahsedilen ahlâkî özellikleri taşıyan kimselerin seher hayatlarına işarettir.
Seher vakti, gecenin son üçte birlik bölümüdür. İmsakla yani sabah namazı vaktinin girmesi ile biten bu kudsî ve feyizli vakit tabii ki, mevsimlere ve gecelerin uzunluk ve kısalığına göre uzar ve kısalır.
Seher vakti yirmi dört saatlik bir günde diğer vakitlere göre en huzurlu ve sâkin bir vakittir. Geceler, özellikle seher vakti, genelde ibadet daha özelde istiğfar, dua, yakarışlar için mûtenâ bir an, gündüzler ise hizmet ve rızık temini için ikram edilmiş güzel nimetlerdir.
Gecenin bu en kıymetli zamanını değerlendiremeyen, mânevî bir güç birikimi sağlayamayan insan, gündüzün farklı meşgaleleri arasında Rabbine özel yönelişleri gerçekleştiremeyecektir.
Allah’ın Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, ümmetinin en mühim ibadet olan gece ibâdetlerinden nasiblenmesini arzu eder, bu konuda da en yakınlarından başlayarak onların bu nimetten istifade etmelerini temine gayret ederlerdi. O, bir gece Hz. Ali ve Fâtıma -radıyallahu anhüma-nın kapısını bizzat çalmış ve;
“-Ey Ali ve Fatıma! Namaz kılmayacak mısınız?” buyurarak onların geceyi boş geçirmemelerini istemişti.
Ashabına da;
“-Aman gece kalkmaya gayret edin. Çünkü o sizden önceki sâlih kimselerin âdeti ve Allah’a yakınlık vesilesidir. Bu ibadet günahlardan alıkor, hatalara keffaret olur, bedenden dertleri giderir.” (Tirmizî, Deavat, 101) buyurarak onları seherleri uyanık geçirmeye davet etmiştir.
Allah’ın Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem kendisinin bizzat yaşadığı her güzelliği, büyük bir şefkat ve düşkünlükle ümmeti için de istemiş, onların da bu güzelliklerle buluşmalarını nezih bir üslûb ve müjdelerle en güzel şekilde teşvik etmiştir.
Bir kudsî hadiste buyruluyor:
“-Kullarımın Bana en sevimli olanları din kardeşi olarak birbirlerini sevenler, mescidlerimi îmar edenler ve seherde istiğfar edenlerdir. Ben insanlara azâb etmeyi istediğimde (çoğu zaman) bu kullarım hürmetine o azâbı kullarımdan uzaklaştırırım.” (Abdurrazzak, Musannef III, 48)
Peygamber Efendimiz’in genç hizmetkârı Enes b. Mâlik şöyle der:
“-Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize seherlerde 70 defa istiğfar etmemizi emretti.”
Özellikle “Muhammed Allah’ın Resûlü’dür, O’nunla beraber olanlar…” (Fetih, 29) âyet-i kerimesi ile Rasûlullah ile beraberlikleri methedilen aziz sahabeler, Efendimizle davranış beraberliklerine verdikleri önemle hep O’nun yaptığını yapma gayretinde olmuşlardır. Nitekim Kadı Beyzavi’nin beyanı vechile: “Ümmet için beş vakit namaz farz olup, gece namazı onlar için sünnet hâline gelince, kendisine farz olarak kalan bu namaz hususunda Efendimiz zaman zaman ashâbının ahvalini müşahede sadedinde hücre-i saadetlerinden çıkıp ashabın evleri arasında dolaşmış, o evleri yine önceki gibi Kur’an kıraati, zikir ve tesbihat sesleri ile arı kovanları gibi uğuldar vaziyette bulmuştu.
Acaba bizim sokaklarımızdan şimdi hangi sesler geliyor?
Her adımda âdeta Peygamber izini takip eder gibi yaşayan Abdullah b. Ömer radıyallahu anh geceyi -umumiyetle- namazla ihyâ ederdi. Sonra hizmetçisine;
“-Ey Nâfi! Seher vaktine girdik mi?” diye sorar, o;
“-Hayır.” deyince namaza devam eder bir müddet sonra tekrar sorardı. Hizmetçi artık seher vaktinin girdiğini söyleyince oturur, sabaha kadar Allah’a istiğfar ve duâ ederdi. (Ebû Nuaym, Hılyetü’l-Evliya)
Özellikle şu hadis-i şerifteki nebevî üslûb bu meyanda çok ince hikmetleri ifâde etmektedir:
Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- buyuruyorlar ki:
“-Cenâb-ı Hak her gece dünya semasına gecenin üçte biri kalıncaya kadar tenezzülen teşrif eder ve şöyle der: Melik benim, yani mülkün sâhibi benim, bana dua eden var mı, icâbet edeyim, benden bir şey isteyen var mı vereyim, benden mağfiret dileyen var mı onu mağfiret edeyim.” (Buhari, Teheccüd)
İhtiyaç sahipleri tabii olarak ihtiyaçlarının karşılanacağı kapıya giderler. Hadis-i şerifteki ince üslupta ise her şeyden müstağni olan Yüceler Yücesi Rabbimizin bizzat muhtaçlar için nüzûl ettiği ve bu şekilde onların kapısının çalındığı ifâde ediliyor.
Ramazan’a doğru ma’nevî bir yolculuğun başladığı bu kudsî mevsimde Hakk’ın bize lutfettiği her imkânı değerlendirip, seherlerde O’nun huzurunda, gündüzlerde seherlerin inşa ettiği ahlâkî kemalâtla kulların hizmetinde olabilmek ârif kulların en önemli gündemi olmalıdır.